Bu yazıyı yazmaya tam ikna olmamışken nette her zamanki gibi sörf yapıyor, daldan dala atlıyordum. Ama bir anda karşıma çıkan o kadar fazla malzeme oldu ki dayanamadım onlardan kısa da olsa bir sentez yapmak istedim.

Öncelikle bir Bursa‘lı olarak geçen gün çekirge yolu üzerinde IDATA tabelası olan bir ofis gördüm. Önce inanamadım, renkleri benim İstanbul’da gördüğüm, İstanbul Harbiye’deki IDATA ofisi ile aynı şekilde dekorasyonu yapılmış olan ofisti. Evet, orası kesinlikle vize başvuru merkezi idi! Evet artık İtalya, Fransa ve Almanya’ya gitmek isteyenler (bu ülkeler şirketin anlaşmasına göre artabilir ya da azalabilir) İstanbul’a gitmeden Bursa’da işlerini halledebilecekler. Bu bence Bursa için kesinlikle bir vizyon geliştirici bir şey. Artık insanlar, bu şehirdeki insanların yavaş yavaş kabuğundan çıkmaya başladığını görecekler.

IDATA sitesinde bunun gerçekliği konusunda araştırma yaparken, bir sürede olsa ilerde yaşamak istediğim Almanya için vize kategorilerine bakıyordum. Orada ilk defa gördüğüm bir vize kapsamı dikkatimi çekti “İş arama amacıyla gidenler için 90 günlük Schengen Vizesi”. İlk defa Schengen vizesinin iş arayanlara verildiğini bu şekilde verildiğini gördüm.

Sonrasında bir linkte tıkladım ve başvuru belgelerini görünce, bilim-kurgu filmlerini andıran bir sahne canlandı gözümün önünde. Dünyanın sonu sanki kürsel ısınma ya da soğumadan dolayı gelecek. Kurtuluş için gereken tek şey, yok olmak. Teknoloji sayesinde yaşam olan yeni bir gezegen keşfedilir ve o gezegene gidebilmek için sadece 20 kişilik bir uzay mekiği vardır. Mekiğe gidecek olanlar için, bilimsel araştırmalar sonucu neslin devamını sağlayacak olan bazı araştırmalar yapılır ve başvuru açılır. Kişiler bu başvurularına göre bilimsel bir komite tarafından değerlendirilir ve kabul/ret edilirler. Bilim-kurgu-fantastik-drama ortaya karışık pizza gibi bir şey oldu. İşte bu başvuru belgeleri de aynen bu sahne için hazırlanmış gibi. Mayalar yoksa haklı mı? Senin doğduğun günden beri yasal olarak varlığını ispat eden, bundan sonrada kimseye dert çıkarmadan, o ülke için çalışacağına dair bir belge sinsilesinin hazırlaman gerekiyor.

Diploma kısmına bir bakayım dedim, demez olaydım. Adamlar Türkiye’de sayılı bir kaç üniversitenin diplomasını tanıyorlar. Çok garip gelmiştir zaten şu diploma olayı bana. Sen Türkiye’de okuyorsun 15-16 yıl, sonra adam sana geliyor diyor ki; “yok olmamış”. Cem Yılmaz‘ın stand-up’larından birisi gelmiştir aklınıza “yok bu çocuk olmamış“. Ne yapacaksın bu durumda? Kabul ettikleri en üst öğrenim derecesinden, o ülkede yeniden başlayacaksın. İnsanın koca bir “hoppalaaaaa” çekesi geliyor değil mi? Ya da başka bir şey..

Tam kendi kendime “bu işler yaş, sen bırak işine gücüne bak Sertaç” derken, twitter’da Egemen Bağış’a yapılan pasaport harçları ile ilgili eleştiriyi gördüm. Ülkemizde zaruri ihtiyaç olarak sahip olman gereken şeylere ödenen paraları hiç anlamış değilimdir zaten. Kimlik yeniletmek için bile harç ödüyorsun(!) Tamam ben bunun parasını vermiyorum, verme o zaman deme şansın yok, çünkü kimliksiz gezmenin de cezası var. Hadi başına bir iş geldi, yandın o zaman. Pasaport da bunun aynısı.

Ülkeden çıkış yapmak için, pasaport alman gerek. Pasaport almak istiyorsanız artık başvurular, randevular, güncel bilgiler e-pasaport internet sayfasında.. Ama pasaportu almak için pasaport defter bedeli diye bir ödeme yapmak gerek (!) Çok da ucuz değil öyle düşündüğünüz gibi, bakmayın siz geçen dönem indirim yapıldığına. 62,5 TL defter bedeli veriyorsun. O da yetmedi 6 aylık için 80,5 TL, 4-10 yıl için ise 383,85 TL harç bedeli ödüyorsun. O da yetmedi vize başvurun için, eğer AB’ye gidiyorsan, 60 € veriyorsun. O da yetmedi üstüne vize komisyonu veriyorsun. Her şey tamam bir 15 TL yurt dışı çıkış harcı var(!) Ne harcı yahu, havaalanını yapalı yıllar olmuş hala bitmedi mi inşaat(?) Belgeleri toparlamak ve başvuru için bir iş gününü buna ayırıyor, ülkenin iş gücünden bir gün çalıyorsun. Bu liste daha da uzar gider, konuyu siz anladınız.

Dernek Egemen Bağış’a bir tweet de @sırtçantalılar grubundan gelmiş. Son dönemlerde vizelerin kaldırılması için Egemen Bağış’ın AB’ye sert bir dille yüklenmesi sonrası, tabi onlarda söz haklarını gayet güzel bir üslup ile kullanmışlar. AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Jean-Maurice Ripert ile Boğaziçi Gençlik Konferansı’nda buluşan Cansu Çamlıbel şu şekilde paylaşımlarını aktarıyor: “Türkiye’deki Schengen vize başvurularının ortalama yüzde 95’inden fazlasına vize veriliyor. İşadamları ve akademisyenler gibi gruplar için bu rakam daha da yüksek. Zaten 74 milyonluk Türkiye nüfusunun sadece 8 milyonunda pasaport var. Bunun 1 milyonu da yeşil veya gri pasaport sahipleri, yani vizeden zaten muaflar. AB vize verme koşullarını daha da iyileştirmenin yollarını arıyor, bunun için Türkiye’nin de yapıcı olması gerekecektir.”

Durum gayet açıklayıcı değil mi? Kükrüyoruz, parlıyoruz, kızıyoruz, masalardan kalkıyor ya da hiç oturmuyoruz tabiri caizse posta koyuyoruz ama aynaya dönüp hiç bakmıyoruz. Ülkemiz vatandaşlarının hangi ülkelere vizesiz gidemeyeceğini merak ediyor musunuz? Buyrun Dışişleri Bakanlığı’nın sitesine bakalım…

Her ne kadar Avrupa Birliği‘ne girmek vatandaş algısı ile sadece vizesiz gezmek olsa da, vizesiz dolaşım hakkına sahip olmak gerçekten çok önemli bir şey. Osmanlı’ya methiyeler dizen değerli politikacılarımızın Osmanlı’nın çok milletli ve kültürlü yapısının katma değerini de görmesi gerekir. Bu vesile ile insanlar yeni diyarlar keşfetmeli, yeni insanlarla tanışmalı, onlar ile ilişkilerini geliştirmelidir. Bu anlamda yapılan her türlü girişimi gönülden destekliyorum. Tıpkı “Sırt Çantalılar” grubunun yaptığı gibi. Bir kaç genç ile başlayan, gezginleri bir araya getiren bir platform niteliğinde olan sırt çantalılar, hem çok geziyor, hem çok öğreniyor hem de çok eğleniyorlar gibi. İncelemenizi tavsiye ederim ki bende gruba katılmayı düşünüyorum.

Son dönemde kimlik, ülkeler, kültür, politika vb. konulara atfen Amin Maalouf’un yazmış olduğu “Doğu’dan Uzakta” kitabının Türkçe çevirisi yapıldı. Yeşim Vesper tarafından kendisi ile yapılan röportaj‘da Radikal’de yayımlandı. Maalouf’un çok yerinde bir tespiti var, içimi biraz da burukan. Diyor ki “Türkiye’nin AB üyeliği 20 yıl önce daha yakındı. Dünyanın geri kalanına karşı farklı tavır takınan Avrupa oldu. Bugün Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabulü, İslam dünyası ve Batı’nın birbirlerine karşılıklı nefret duyduğu günümüz ortamında, akım dışı ve olağanüstü bir etki yaparak devrim niteliğinde bir girişim olurdu herhalde”. Kendine hedef tutan (diğerlerine kafa tutmak bile olsa) yürümüş gitmiş. Birleşmiş Milletler‘e üyelik konusundaki sözleri geliyor: “Şartlarımızı ortaya koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracat etmeyiz, davet ederlerse düşünürüz”. O gün bugündür, Türkiye, Birleşmiş Milletler’e davet üzerine üye olan tek ülkedir. Arkası yarın…

Vize Derdimiz Biter mi?

yorum