BUSİAD (Bursa Sanayici ve İş Adamları Derneği)’nin düzenlemiş olduğu 3. Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu 14 Aralık 2012 Cuma günü Bursa’mızın yeni otellerinden olan Crowne Plaza’da gerçekleştirildi. Sempozyum kapsamında eleştirecek, kritik edecek bir çok nokta olmasına rağmen, bize kayda değer bakış açıları kazandıracak noktaları aktaracağım sizlere.
Açıkça söylemek gerekir ki sempozyumun en ilgi çeken ismi, şüphesiz ki Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv idi. Süreyya Bey’in özgeçmişi okunurken, sahneye çıktığında kolejli havasında biraz ukala birinin çıkıp kendi başarı hikayalerini, yaptıklarını, Turkcell’i nerelere getirdiğini anlatan övgü içerikli bir konuşma yapacağını düşünüyordum. Çünkü kendisinin herhangi bir konuşmasını o zamana kadar dinlememiştim. Tabi kendisi sahneye çıkıp söze başlayınca, kürsünün arkasına saklanmadan, samimi bir şekilde bir giriş yapıp, Bursa’ya da övgü dolu bir atıfta bulunduktan sonra gördüğüm o ki salondaki kalabalık tam anlamıyla pür dikkat kendisini dinledi.
Söylemeliyim ki, sunumu tamamen profesyonelce hazırlanmıştı. Yazı karmaşası yoktu ve insanları okumak zorunda bırakmıyordu. Görsellerle süslenmişti. İletişim ve bilgi teknolojisini tarihsel sürecinden ele alan bir yaklaşım ile insanların mobil internet kullanım alışkanlıklarına getirmişti konuyu. Notları aktarmaya başlayalım..

Warren Edward Buffett, 30 Ağustos 1930’da doğmuş Amerikalı iş adamı, hisse senedi yatırımcısı ve hayırseverdir. Berkshire Hathaway yatırım şirketinin sahibi ve Forbes Dergisi’nin 2008 milyarderler listesi göre ise 62 milyar dolarlık serveti ile dünyanın en zengin insanıdır. Başbakanımızın bir kaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nda 199 milyar dolar var dediğini hatırlayınca ve bir kıyaslama yapınca, ne kadar zengin olduğunu anlar gibi oluyorum.
Buffett, 2006 yılında, yatırım şirketinin 10 milyon adet hissesini (31 milyar dolar) Bill ve Melinda Gates Vakfı’na devrederek ABD’de şimdiye kadar yapılan en büyük bağışı gerçekleştirdi. (Görünen o ki, parayı bir yerlere götüremeyeceğini anlamış)
Hayatı boyunca bir çok başarı olan iş adamı, yönetim konusunda yaptığı çalışmalarla da tanınmakta ve bilinmektedir. Zamanında her ne kadar Harward Business School’a başvurmuş ve çok genç olduğu sebebiyle kabul edilememiş olsa da, Columbia Business School’da Benjamin Graham’ın profesörlüğünde yüksek lisans derecesini almıştır.
Buffett’i başarıya ulaştırmış olan, Süreyya Bey’i başarılı bir yönetici olarak ortaya çıkarmış olan ya da bizleri başarılı kılacak olan iş nedir peki? Bunun değerlendirmesini yapmak için yine Buffett’i oluşturmuş olduğu kuramsalı incelemek gerekiyor. Buffett’e göre; yöneticiler ve iş’ler iyi ve kötü diye ikiye ayrılır. Bunların arasındaki ilişkinin etkinliği ise başarıyı getirir. Şöyle ki..

Bir işin ne kadar iyi olduğunun sonuca etkisi, yöneticinin ne kadar iyi olduğunun sonuca etkisinden her zaman daha büyüktür. Bir iş yerinde kötü bir gidişat var iken, dünyanın en parlak, en göze çarpan başarılı CEO’sunu getirmek kötü sonucu değiştirmeyecektir. Sadece kötü gidişatın hızını azaltacaktır. Aynı şekilde, iyi bir işin başına kötü bir yöneticiyi getirmek de, işlerin kötü gitmesine neden olmayacaktır aksine işlerin iyi gitmesine ancak iyileşme hızının çok yavaş olması sonucu doğuracaktır. Örnek olarak KODAK’ı ele alabiliriz. Artık herkesin cep telefonundan fotoğraf çekebildiği ve bunları anında milyonlara ulaştırabildiği bir dönemde, hala film üretimi yapıyor olmak ve bu teknolojide kalma tercihi durumunda iyi bir yönetici ne iş yapabilir ki!
Jose Mourinho’yu ele alalım. Teknik Direktör olarak yıllardır çalıştırdığı takımların kalitesi belli: Chelsea, Real Madrid.. Bu durumda iş iyi bir iş, yönetici de iyi bir yönetici olursa bu takımların başarısı daha da ortaya çıkıyor. Şu durumda bir futbol takımı için şunu diyebiliriz. En kötü teknik direktör ile çalışan bir takım, Real Madrid veya Barcelona futboldan anlayan ancak profesyonel olmayan biri tarafından kısmen yönetilebilir ve bu takımlar asla küme düşmez.
İyi yönetici, her zaman iyi iş peşinde koşar. İşi iyi hale getirmek için çabalar. İşin iyi hale gelemediği durumlarda ise iyi yöneticinin bile yapabileceği bir şey yoktur.
Şirketlerin, yöneticilerin veya şirketlerin bu denli kararlar alabilmesini sağlayacak en önemli ve onları birbirlerinden ayıran en önemli kriter “bilgi”dir. Gelin bilgiye ulaşmanın tarihsel sürecine bir göz atalım.
1450 – 1570 yılları arasında Osmanlı Devleti, dünyanın en gelişmiş medeniyeti olarak dünyayı dize getirmiş, kontrol etmeyi başarmıştır. 3 Şubat 1451’de 2. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet) ile başlayan parlak dönem, 21 Aralık 1574’te 2. Selim’in (Sarı Selim) ölümü ile son bulmuştur. Bu süreçte döneme damgasını vuracak, bilim ve teknolojinin en üst seviyede kullanıldığı eserler ortaya konulmuştur.
- Rumeli Hisarı’nın inşaatı 139 gün içerisinde tamamlanmıştır. O dönemi kendi şartlarında düşündüğümüzde, şu an ki inşaatlar ile kıyaslandığında insanı düşündürüyor.
- İstanbul’un Fethi sırasında Haliç’e gemilerin indirilmesi..
- Selimiye Camii‘nin o dönemde Ayasofya‘dan 32. cm daha büyük bir kubbe ile yapılarak, dönemin en büyük kubbeli camii olarak inşa edilmesine ne demeli.
- Peki o dönemde Osmanlı Coğrafya’sının ne kadar geniş olduğunu, bu yönetim ve organizasyon yapısının ne şekilde kurulabildiğini pek düşünmüyoruz değil mi? Düşünsenize çağımızda tüm kitle iletişim araçları ve internet varken hala iletişim problem diye tabir edebildiğimiz durumlar söz konusu olabiliyor. Peki o zamanlarda..

Bunun gibi daha bilmediğimiz ya da henüz gün yüzüne çıkmamış, nice tarihi olaylar, başarılar vardır tarihimizde. Özellikle Endülüs Emevi Devleti’nin bilim ve teknolojik başarılarından oldukça söz edilmektedir, her ne kadar net ve somut resmi belgeler ile ulaşamasak da. Osmanlı’nın haritada da görebileceğiniz gibi muazzam bir coğrafyayı hakimiyeti altına alması, o ve daha önceki dönemlerdeki tüm bilgi hazinesine de ulaşmasını sağlamıştır. Bu bilgiyi, ilim ve bilim adamlarını kendi çevresinde Osmanlı lehine kullanması sonucu bu denli büyük başarılara imza atılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in 21 yaşında İstanbul’u fethedebilecek yetenek ve bilgiye sahip olması, havan topunu bulan kişi olması hiç de tesadüf değildir. Şu an hangi birimizin özel eğitmenleri, Lala’ları var ki? Sınıfa doldurulan 30 kadar gencin, 40 dk’lık ders saati içerisinde kendilerine düşen 1,5 dk’lık istişare süresi ile icat yapmasını beklemek biraz ahmallık olabilir…
Üzülerek söylemek gerekir ki dönemin değerli tüm el yazması eserlerinin Osmanlı Coğrafyası’nda bulunmasına rağmen, modern matbaa Osmanlı’da değil Avrupa’da doğmuş ve yaygınlaşmıştır. Nedeni bilinmez, matbaa Osmanlı’ya girememiştir. Sonrasında bu yazılı eser ve belgelerin Avrupa’da aktarılması, basılı hale getirilerek yaygınlaştırılması, Endüstri Devrimi’ni de Avrupa’da oluşturmuştur. Endüstri Devrimi ile birlikte, Yeni Çağ Avrupa’sında ilk defa iş bölümleri yapılmaya başlanmış, yönetici ve işçi sınıflandırmasına gidilmiştir. Avrupa’nın karışık durumu, savaşlar, Endüstri Devrimi etkileri ile tahmin ettiğim kadarı ile insanlar kendi hak ve hürriyetlerini koruma ve yaşama doğrultusunda bilinçlenmeye başlamış, bu durumda Fransız İhtilali ile sonuçlanmıştır diye düşünüyorum.
16. yüzyılın sonralarından itibaren Türk toplumunun bilgiye ulaşma konusunda bağlantısı kopmuş, Osmanlı gerilemeye başlamış, bilim Avrupa’da üretilen ancak ülkemize giremeyen bir noktaya gelmiştir. Harvard Üniversitesi‘ni özel yapan şey, tarihe ışık tutan kütüphanesinden başka bir şey değildir. John Harvard’ın vasiyeti ile ölümünün ardından 400 kitap ile kurulan kütüphanede bugün 15 milyondan fazla kitap ile dünyanın en büyük kütüphanesi olma özelliğine sahiptir. Ve bu süreç 1780’li yıllarda başlamıştır. Kütüphanenin bugünkü değerinin 29,2 milyar dolar olduğu söylenmektedir.

Aradan yaklaşık 450 sene geçtikten sonra artık bilgiye ulaşmamızdaki tüm engeller artık ortadan kaldı. Henüz bilgiyi tam anlamıyla biz üretemesek de, var olan evrensel bilgiye artık internet sayesinde ulaşabiliyoruz. İnternet sayesinde artık oturduğumuz yerden, aklımıza takılan en ufak bir soruyu Google Amca‘ya sorarak cevaplandırabiliyoruz. Aklımıza takılanları açıklığa kavuşturmak için kütüphaneye gitmek zorunda kalmıyoruz. Tabi ki araştırma kapsamına ve konuya göre kütüphanelere yine de gitmek gereklidir. Artık kütüphanelerde internet tabanlı hale getirilmektedir.
Bugün internet öyle bir hale gelmiştir ki, dünyanın en büyük gücü olmuştur. Silahlar ve büyük ordular karşısında, güçlü rejimler karşısında internetin neler yapabileceğini artık tüm dünya biliyor. Artık savaşlar, rejimler, baskılar tamamen sanal olarak internet ve medya aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. İnternet’e sahip olmayan, uyanmayan, bilinçlenmeyen halklar ise sömürge olmaya devam etmektedir.
Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv‘in paylaştığı verilere göre, ülkemizin geleceğinden kesinlikle ümitli olmalıyız. Son 10 yılda Türkiye’deki büyük değişimi ülkemizdeki politika ve siyasete değil, doğrudan internete bağlıyorum. İnternet öyle bir bilinç yaratıyor ki artık insanların kendilerinden, yöneticilerinden, siyasilerden olan beklentilerini arttırıyor. Çünkü internet ile insanlar bilgiye ulaşabiliyor, dünyanın bir başka yerindeki kişi ile anlık olarak iletişime kurabiliyor, onun hangi yaşam standartlarında hayatını devam ettirdiğini görebiliyor. Ve kendisine şu soruyu soruyor: “Benim, onlardan eksik kalır yanım nedir?”. Sorduğu bu soruya yerel yöneticilerin ve iktidarın cevap vermesini isteyen halk, beklentilerinin karşılanması için talepte bulunuyor.
Türkiye, dünyada 3G teknolojisine geçen 101. ülke. 2008-2010 yıllarındaki kriz ile birlikte 37 milyon kişi dünya genelinde işsiz kaldı. Turkcell ise bu dönemde 1,7 milyar $ fiber internet, 4,4 milyar $ diğer yatırımlara para harcadı. Şu an Avrupa’nın en hızlı internetini kullanan ülkesi olduğumuzu söylüyor Sayın Ciliv. Dünyaca ünlü teknoloji ve pazarlama gurusu Guy Kawasaki ise Amerika’da evinde olan internetin 40 kat hızlısını İstanbul’da kullanabildiğini, sırf bu yüzden Türkiye’ye yerleşebileceğini söylüyor. “10 mbit/s hızlarla Turkcell internet paketleri kurumsal müşterilerinin kullanımına açık” şeklindeki veriyi de Ciliv, katılımcılarla paylaştı.
Özellikle şirketlerin mobil hizmetlerden artık çok aktif bir şekilde yararlanması gerektiğini vurguladı Ciliv. Şöyle ki… Ülker’in Türkiye genelindeki, küçük bakkallar dahil 300.000 satış noktası varmış. Bu noktalara ürün sevkiyatı yapan her araçta bir sim kart var. Bu sim kart aracılığıyla, hangi aracın, ne sıklıkla, hangi bölgeye, hangi ürünleri temin ettiğini takip edilen verilere ve Bulut Teknolojisini kullanarak ulaşabilir, bu doğrultuda hizmet kalitenizi ve verimliliğinizi artırabilirsiniz. Öyle ki bir gümrük şirketi, konteynırlarına koyduğu sim kart ile iç sıcaklığını dahil ölçebiliyormuş. Bulut teknolojisi ve M2M (machine to machine) kısa sürede çok yaygın bir kullanım alanı bulacağa benziyor. Turkcell gibi, dünya ile aynı anda teknoloji üretebilen hatta bazı durumlarda dünyanın önünde olan şirketlere sahip olmaya başladığımızı görmek, bilgiye ulaşmanın sonucunda nelerin yapılabileceğinin küçük bir göstergesidir.
Üniversitemin ilk yılında, 2004 sonunda gönüllülük macerama başlamış, İnsan Doğasını Anlama ve Yaşatma Derneği’nde gönüllü olmuştum. Üniversiteli grup ile katıldığım ilk toplantıda herkes hedeflerinden bahsediyordu teker teker. Ve toplantının yöneticiliğini yapan diğer bir arkadaş bulunduğu kurumun fikirlerini, kendi anladığı şekli ile bizlere aktarıp, kendince yanlış olduğunu düşündüğü düşüncelerimizi değiştirmeye çalışıyordu. Sıra bana geldiğinde şunu demiştim “hedefim: bilgisine danışılacak ve güvenilecek biri olmak”. O sözü söylediğim an, aklımdan hiç çıkmaz. Karşı cevap olarak sevgili arkadaşım şunu demişti “bilgi hamallığı, eşekliği yapıp ne yapacaksın!”. Ne cevap vereceğimi şaşırmıştım. Daha önceden cahil insanlar tanımıştım. Ama o ana kadar, bir insanın eğitimli olup nasıl cahil kalacağını ve bilginin faydasını ret edeceğini hiç düşünmemiştim. Şimdi anlıyorum, bilgili olup eşek kalmamanın marifet olduğunu…
Son olarak Sayın Ciliv’in sosyal girişimcilik içerikli inovasyon tanımı ile yazımı bitirmek istiyorum: “İnovasyon, yeni bir fikrin – ürün, hizmet veya sürecin – ekonomik ve toplumsal faydaya dönüşmesidir.”
Türkiye’nin geleceğinden hiç bir şüphesiz olmasın.. Ülkemizi ve insanımızı sevelim, bilimin ışığında yürüyelim, bu bize yeter.