Dünya’nın gündemi bu aralar çok yoğun. Savaşlar, kaoslar, ekonomik krizler, terör olayları ve özgürlükçü(!) hareketler… Bu hafta Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkemesi (sanırım bizdeki Anayasa Mahkemesi oluyor) gey, lezbiyen, transeksüel, biseksüel ve interseks yani kısa adı ile (LGBTİ) kişilerin hemcinsleri ile evlilik yapabilmesini Amerika’nın tüm eyaletlerinde onayladı. Tabi tüm dünyanın tüm demokratik, yani kitlelerin özgürce kendilerini ifade edebildiği ülkelerde, bu olay LGBTİ olan ve olmayan birçok özgürlükçü(!) tarafından coşkuyla karşılandı. O kadar ki insanlar sokaklarda sevinç gösterilerinde bile bulundular. Amerika’da çıkan bu karar, gezegenimize hayırlı olsun.
Bu karar ile ilgili anlamadığım tek nokta (cahilliğime verin) evlenen bireyler arasında herhangi bir şekilde soy aktarımı oluşmamasına rağmen evliliğin bu kişiler için anlamının hukuk önünde ne derecede olacağı? Çocuğu olmayan ailelerde var diye düşünmeyin. Hem istisnalar kaideyi bozmaz, hem de böyle akrabalık bağı nasıl oluşur ki! Yoksa bu karar şu şekilde alınmış olabilir mi: “Amerika’da kim, kiminle nasıl isterse zaten yaşayabiliyor. Kimse, kimseye karışmıyor. Biz özgürlüklerin ülkesiyiz. Şunlara evlenebilmeleri için de haklarını verelim de, bari şanımız yürüsün. Evlenseler de bir şey olmuyor. Bırakalım istediklerini yapsınlar, nikahı kıyacak memur düşünsün.”
Ülkemize dönecek olursak, Amerika’daki kararın 2 gün sonrası her yıl İstanbul Beyoğlu’nda yapılan LGBTİ Onur Yürüyüşü’ne denk geldi. Açıkçası çok yakından takip etmedim. Çok ilgimi de çekmiyor. Ancak bakıyorum, bu konu ile çok yakından ilgilenen bir arkadaş kitlem var. Bende kayıtsız kalamadım, gelişmeleri uzaktan takip ettim. Baktım ki millet fotoğraflarını boyuyor, dört bir yandan yazılar yazıyor.
Biz “Sınırsız Zeka” tanımını Gezi Parkı olaylarında gördük. Afiş, pankartların zor şartlar ve baskı altında bile ne kadar eğlenceli olabileceğini gördük. LGBTİ dernekleri de bu “sınırsız zeka”sını her yıl düzenledikleri Onur Yürüyüşü’nde gösteriyorlar. Açıkçası kendilerini eğlenceli buluyorum, ancak bazı şeylerin bir sınırı olması gerektiğini de düşünüyorum. Polis gitsin de su sıksın demiyorum tabi ki…
Çünkü, kendi cinsel tercihlerinizi, tercihinizi yaptığınız günden beri nasıl istiyorsanız yaşıyorsunuz. Partnerinizle ne yaptığınız ise hiç kimseyi ilgilendirmiyor ve meraklandırmıyor da. Bu tercihlerinizi toplumumuz öyle ya da böyle kabulleniyor. Öylesine kabulleniyor ki yıllarca en geleneksel ailelerimiz ile Zeki Müren ile Bülent Ersoy plak ve kasetlerini evlerinden eksik etmedi. Moda dendiği zaten her zaman Cemil İpekçi’yi aradı gözleri. Sevdi kendisini, saygı gösterdi ve kabullendi. Kabullenmek zorundayız eğer hep birlikte mutlu ve mesut yaşayabilmek istiyorsak. Önyargısız ve hoşgörü içinde…
Ancak; diğer insanların size çanak tutmasını, tercihleriniz sanki marifetmişcesine alkışlamasını, çok demokratik bir tutum sergiliyormuş gibi görünmesini, bulunduğunuz toplumun kültür-gelenek ve genel geçer inancını bir kenara bırakmasını, facebook profil resmini gökkuşağına boyamasını, protestolara katılmasını beklemek… son derece anlamsız!
Hak savunuculuğu yapmak için neyin hakkını savunduğunu, daha entellektüel, daha sofistike ve pedagojik yöntemlerle insanlara anlatmak yerine ayrılıkçı söylemlerin “sınırsız zeka” ürünü olarak ortaya konduğunu görmek üzücü. Çünkü bu şekilde ancak ayrışır, birbirimizden uzaklaşırız toplum olarak.
Herkesin kendi inançları doğrultusunda, tercih ettiği şekilde yaşaması gerektiğini sonuna kadar savunuyorum. Voltaire’in dediği gibi, “düşüncenize katılmıyor olabilirim, ancak düşüncelerinizi savunmanız için canım pahasına mücadele ederim”. Bu tercihleri, doğrudan kendisini savunmak zorunda hissetmiyorum kendimi.
Onur Yürüyüşü düzenleyerek, sırf “biz buradayız!” diyebilmek ve ekranlarda yer bulmak adına Recep, Şaban ve Ramazan ayları ile ilgili seviyesiz bir mesaj yayınlayanların; kendilerini tanımayan ve anlamayan kitlenin de dikkatini çekebilmek; gerçek bir “kişi hakları” savunucusu olabilmek adına bu yıl Ramazan’da bir Onur İftarı düzenlediklerini görmek isterdim açıkçası… Umudumuz seneye artık!