Bu başlık sizin de dikkatinizi çektiyse, çok bekleyenlerdensiniz demektir. Hatta daha da çok bekleyebilirsiniz ya da beklersiniz. Benzer bir durumu yaşayanlardan biri de benim. Hiç endişe etmeyin, yalnız değilsiniz. Bazı şeyleri, bazen uzun bazen kısa sürelerle bekleyen milyon değil milyarlarca insan var. Ancak bu yığın içerisinde herkesin bekleme dönemleri farklı olduğu için, pek bu konuyu umursamıyoruz. Sonuçta herkes bekliyor diyor ve geçiyoruz. Ancak yarattığı döngüyü ve resmin büyüklüğünü çoğu zaman görmüyoruz. Düşünmüyoruz neden bekletiyoruz veya bekliyoruz.

Birbirimizi bekletmek üzere yarattığımız bu döngü bizi çok sıkıyor, bu kesin. Kesin olan beklenti, hayatın akışı içerisindeki kesinlikleri ortadan kaldırıyor, flu bir görüntü getiriyor. Böyle durumlarda önümüzü net olarak göremiyor ve kaygılanmaya başlıyoruz. Bazen bu kaygı düzeyi o denli yüksek olabiliyor ki, psikolojik sorunlara dahi yol açabiliyor. Sorun psikolojik olmasa da her zaman çözüme ihtiyaç duyuyor.

Bekleme durumu ile ilgili olarak bir şikayet dile getirildiğinde de, çevrenin yönlendirmesi genellikle şu şekilde oluyor:

  • Herkes bekliyor, sen de bekle, ne ayrıcalığın var?
  • Her şeyin bir zamanı var, zamanı gelince olur!
  • Bu sistemin – dünya – bir yaratıcısı var, O’na güven!
  • Biraz aceleci misin, nedir?
  • İstediğin şeyi hemen olsun istiyorsun!
  • Herkesin kendi telaşesi var!

Başarılı insanların veya başarı konulu konuşmalara baktığımızda da şu söylemler genellikle dikkat çekiyor:

  • Beklenti içerisindeysen, başarısızlığı kovalıyorsun!
  • Başarılı kişiler yalnızca kendilerinden bekler!
  • Başarılı insanların beklentileri yönetirler, beklemezler.

Yani görüyoruz ki başarı ile beklentiler arasında da bir ilişki var. Bir önceki yazımda da bir başarı tanımı yapmıştık, “istediğini hayata geçilebilme”. Hal böyle olunca bekleyince, istediğini hayata geçirmek zor olabiliyor.

Bu yazıyı yazmaya başlama sebebim güncel olarak beklediğim şeylere dayanıyor. Beklediğim şeylerin o kadar çok olduğunu farkettim ki, bir an durdum ve kendime şunu sordum “beklemek nedir? psikolojik olarak yeri nedir?”

Şu an neleri mi bekliyorum? Hazırsanız sayıyorum:

  • Öğretmen atamaları ile ilgili MEB’in gerekli duyuruyu ilan ettiği tarihte yapmasını,
  • Proje yürüttüğümüz bir kamu kurumunun proje sürecini devam ettirmesi ve geribildirimde bulunmasını,
  • İlçe belediyesinin yapacağı bir projeyi zamanında bitirmesi ve vaadini gerçekleştirmesini,
  • Yapacağımız eğitim programları ile ilgili olarak işbirliği yapacağımız beş arkadaşımın geri dönüş yapmasını,
  • Bir eğitim programı tasarımı yaptığımız arkadaşımın geri dönüş yapmasını,
  • Bir eğitim organizasyon kurumun eğitimin değerlendirme sonuçlarını açıklamasını,
  • Girişimcilik ve iş planlarımız olan bir arkadaşım geri dönüş yapmasını,
  • Birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan bazılarının bazı işleri üstlenmesini,
  • Benimle iş kurmak isteyen bir arkadaşın bu konuda karar vermesini,
  • Eğitim çalışmaları konusunda destek istediğim bir kişinin geri dönüş yapmasını,
  • ve bir iki konu daha…

Bu kadar çok şeyi bir arada paylaşınca veya açık açık konuşunca, hemen şikayet gibi algılanabilir. Ancak bu algının ve söylemin nedenini, insanların birbirlerine veya kurumların insanlara olan sorumluluklarını yeterince kabul etmemesi ve gerçek durum tespitleri ile gerekli iletişim iyileştirmelerinin yapılamaması olarak görüyorum.

Yukarıda belirtmiş olduğum bekleyen(!) konuların dolaylı etkilerinin ne denli olduğunu görmek, dolaylı olarak diğer insanların beklediğini görmek, bu bekleyişlerin yalnızca bekleyen kişiyi bağlamadığının en iyi kanıtı. Aynı durum sizin bekledikleriniz için de geçerli. Sizi bekletenlerin de beklediği şeyler var, ama  farkına varıp bekletmemek için çaba sarfetmiyor. Evet, bunun için çaba göstermiyoruz.

Aslında beklemek önce bekleyen kişinin, sonra ortak zamanımızı çalan bir durum. Bir şeyin normal ve planlandığı gibi gerçekleşmesi için gereken zaman ile sürecin planlandığı zaman dilimde gerçekleşmemesi arasındaki kalan zaman, bekleme zamanıdır. Eğer bilinçli bir şekilde oluşturuluyorsa, bu çoğu zaman, kayıp ve çalınan bir zamandır. Azaltılması ve mümkünse ortadan kaldırılması gereken bir zamandır. Çünkü verimsizdir. Japonların gerekli iyileştirmeler konusun ortaya koyduğu 6 Sigma, Toyota tarzı gibi yaklaşımları incelemekte yarar var.

Birisiyle buluşacaksınız ve saat 10.00’da buluşmaya karar verdiniz. 10:20’de gittiniz ve dediniz ki: “çok bekletmedim umarım?” işte sizin olmanız gereken zaman ile olduğunuz zaman arasındaki 20 dakikalık zamana bekleme zamanı diyebiliriz.

TDK’da “beklemek” kelimesinin anlamına baktım ve tam 7 tanım buldum:

  • Bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak.
  • Süre tanımak, acele etmemek.
  • Bir şeyi, bir kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek.
  • Ummak.
  • Karşılaşma ihtimali bulunmak.
  • Aramak, istemek.
  • Oyalanmak.

Beklenti ise:

  • Gerçekleşmesi beklenen şey.
  • Bireyin belli şart ve durumların alacağı biçimler veya kendisinden beklenenler konusundaki öngörüsü.

Buradan hareketle “neden bekleriz?” sorusunu sorduğumda da, “beklemek” kelimesinin kökündeki “bek-” sözcüğünün anlamını merak ettim ve o da şu şekilde: sert, katı, sağlam. Bazı spor dallarında da “bek oyuncusu” kavramı vardır, savunmaya yapar yani kaleyi sağlama alır. Anlamı ne kadar da güzel değil mi, böyle bakınca? Taşlar şimdi yerine oturuyor gibi.

Beklemenin, beklenti içerisinde olmanın psikolojik ve alt bilinç açısından bizler için en önemli noktası, yapacağımız işleri ve atacağımız bir sonraki adımı sağlama alma, sağlam bir temele dayandırma arzusudur. Bu nedenledir ki beklenti içerisinde olmayan hiç kimse yoktur.

Beklediklerimizin bizler için öneminin farkında olarak, bizim beklediklerimiz ve bizden beklenenler konusunda daha hassas bir davranışsal tutum sergilemeliyiz. Çünkü karşılığı olmayan, yani sağlam temellere dayandırılmayan veya sağlama alınmayan her şey zamanla güvenini kaybetmeye mahkumdur.

“Son 2-3 buluşmanızda her seferinde sizi 20 dakika bekleten bir kişi hakkında ne düşünür ve hissedersiniz?” bunu bir düşünün…

Neden Bu Kadar Çok Bekleriz

yorum