Mafya’nın Tarihi

1860′da Sicilya’ya gelen Napoli Kralı IV.Ferdinand,Fransız Devrimi’nden sonra olası bir Fransız işgaline karşı 1283′lerdeki bir savaş çağrısından esinlenerek MAFIA’yı (Morte Alla Francia:Italia Aneta,Fransa’ya ölüm,yaşasın Italya) kurdu. Fransızca’da gizli teşkilat manasına gelen mafia veya maffia kelimeleri Sicilya lehçesinde de aynı manayı ifade etmektedir. Mafya şeklinde de söylenen bu kelime, ortaçağ sonlarında kullanılmaya başladı. Ortaçağ sonlarında Müslüman ve İspanyol idarelerini devirmeye yönelik bir teşkilat olarak ortaya çıkan mafyanın kökü mafie denen küçük silahlı gruplara dayanır. Bu gruplar Sicilya’daki toprak sahiplerinden ürünlerini koruma karşılığında haraç almaya başladılar. İdarecilerin keyfi tutum ve davranışlarından yılmış olan halk da mafyaya sığınmaya başladı. Sicilya’nın batısındaki köylerde yerleşik çeşitli mafya aileleri ve aile grupları bir konfedarasyon altında birleştiler. 1900′lü yıllarda kendi yörelerinde ekonomik faaliyetlerin hemen hepsini denetim altına aldılar. Mafya Sicilya’daki büyük toprakların idaresini hızla ele geçirdi. Mafya üyeleri Benito Mussolini’nin baskıcı idaresi zamanında geniş çapta tutuklandılar. Pekçok mafya üyesi uzun süreli hapis cezasına çarptırıldı. Ağır bir darbe indirilen mafya mensupları İkinci Dünya Savaşından sonra serbest bırakıldılar. Yeniden toparlanan mafya, Sicilya’nın orta ve batı kesimlerindeki kırsal alanlarda tutunamayarak Palermo’ya yöneldi. Burayı kendine merkez üssü olarak seçti.

Sanayi, ticaret ve inşaat sektörlerine, ayrıca rüşvet, şantaj, haraç ve kaçakçılık işlerine girdi. İtalya’dan ABD’ye olan göç hareketi sırasında Amerikan Suç Teşkilatlarıyla yakın münasebet kuran mafya, ABD’ye gönderilen eroinin işlenmesi ve taşınması işiyle uğraşmaya başladı. Bu işten elde edilen yüksek miktarda para, mafya içindeki çeşitli gruplar arasında şiddetli bir rekabet doğurdu. Bunun neticesinde cinayetler arttı. Resmi makamlar mafya üyelerinin üzerine yeniden gittiler. Sicilya ve İtalya’dan göç eden gruplar içindeki mafya üyeleri, ABD ve Güney Amerika ülkelerinde benzer bir teşkilatlanmaya girdiler. Bu ülkelerde meydana gelen kanundışı faaliyetler, mafya tarafından yürütüldü. İçki yasağının kaldırılmasından sonra Amerikan mafyası; kumar, sarı sendikacılık, dolandırıcılık, tefecilik, uyuşturucu kaçakçılığı ve fuhuş gibi işlere girdi. ABD’deki en büyük ve en güçlü suç teşkilatı durumuna gelen mafya, kanundışı yollarla kazanılan paraları otel, lokanta ve eğlence yeri gibi yerlere yatırdı.

Kısacası

Dış güçlere karşı koymak, İtalyan olmayan milletlerin İtalya’da söz sahibi olmasına karşı hareket anlayışıyla, küçük çete hareketleri ile başlayan mafya (ülkemizdeki Kuvayi Milliye hareketine benzetilebilir); sonrasında kabuk değiştirerek ülkedeki tüm kaynakları kullanan, yönlendiren, ülkenin kendi kendisini yemeye başlayan bir güç haline dönüşmüş.

1990′ların başlarına kadar yakan, yıkan, insanları tehdit eden hatta öldüren mafya, globalleşen dünya koşullarında şekilde değiştirmiş ve özellikle uyuşturucu ticaretini Akdeniz ile Amerika Birleşik Devletleri ve Güney Amerika arasında kontrol eder hale gelmiştir. Eskiden sahip olduğu evleri, arazileri, mekanları, çiftlikleri terk etmiştir.

Artık dükkanları basıp haraç almak yerine, gayet koordineli bir şekilde belediye başkanlarını, milletvekillerini hatta başbakanlarını bile kendi için çalışır hale getirmiştir. Mafya tek bir kişi ya da kurum olarak anlatılamayacağı gibi gizli bir teşkilat yapısı vardır. İtalya’daki verilere göre İtalya’nın gayri safi milli hasılanın %7,3′ü doğrudan mafyaya gitmektedir. Ama nasıl? Durumun izahı çok kolay. Mafya için güçlü veya güçsüz olan her yer çok cazip! Güçsüz olan yerel yönetimlere el atıp, ele geçirip, seçimlerde hatta oy satın aldıklarını söyleniyor (sanki Türkiye’de televizyon seyreder gibi oldum bunu anlattıklarında), sonucunda başkanlık makamını ele geçiriyor. Güçlü yerlerde ise, içerisine sızarak önemli kişileri kendi taraflarına çekerek, sistemi yönetmeye başlıyorlar.

Peki ne yapıyorlar?

Başlıca yaptıkları çalışmalar ihaleleri istedikleri firmalara vermek. İhaleleri istedikleri firmalara vermeleri ile birlikte, minimum maliyet ve maksimum kazanç ile devlete ait olan özellikle inşaatları yapıyorlar. 2 Milyar Euroluk bir yatırım için örneğin 500 Milyon Euro harcanarak, en minimum şartlarda bu ihaleler gerçekleştiriyor.

Eğer herhangi bir devlet kurumunda işin var ise, adamını bulmadan kesinlikle iş yapamıyorsun. Özellikle İtalyan gençler bu durumdan gayet şikayetçi. Üniversite mezunu olmaları, bir veya birkaç dili konuşabilmelerine rağmen iş bulabilmek için milletvekili, hükümet yetkilisi, yerel yönetici vb. kamu içerisinde çalışan birilerine ihtiyaçları olduğunu aksi halde işe girmenin zor olduğunu söylüyorlar.

Mücadeleyi kimler veriyor?

Mafya ile ilk mücadele kendi ana vatanı olan  Palermo’da AddioPizzo adı ile başlamış olan bir hareket. Mafya ile mücadelenin merkezden başlamış olması ise değişimin merkezden başlaması gerektiğinin göstergesi olması açısından gerçekten ilgi uyandırıcı. Bu ve bunun gibi bir kuruluş, mücadeleyi ülkesini seven ve/veya mafyadan zamanında zarar görmüş kişilere ulaşarak veriyorlar.

Mafya’nın Politikadaki yeri!

İtalya’daki herkesin dilinde olan bir şey var ki o da Silvia Berlusconi’nin mafyanın çok önemli bir maşası olduğudur. Ki son seçimlerde Özgürlükçü Halk Partisi Lideri Berlusconi güven oyunu alamamış, Demokrat Partinin Lideri Mario Monti seçimlere kadar başa getirilmiştir. Bu denli bir değişikliğin başlıca nedeni İtalya’daki ekonomik kriz olmak ile birlikte yerel halk örgütlenmesinin/teşkilatlanmasının günden güne başarıya ulaşmasıdır. Özellikle insanların bilinçlenmesi, Mario Monti gibi bir teknokrat (ekonomist)’in başa getirilmesinde önemlidir. Çünkü ziyaretlerimiz sırasında bize verilen bir araştırma sonucuna göre, İtalyan halkının yalnızca %20-25′i günümüz mafyasının tam olarak ne olduğunu gösteriyor.

Türkiye’ye bakarsak?

İtalya’da gördüğümüz tablo bana Türkiye’de yaşadığımız durumun ne kadar benzer olduğunu gösterdi, ilginç bir şekilde. Bu benzerlikleri şu şekilde maddelendirmek gerekirse;

  1. Halk gelecekten çok umutlu değil,
  2. Halk kendinin bir şeyleri değiştirebileceğini inanmıyor,
  3. Halk sadece tepkisini seçim zamanlarında göstereceğini düşünüyor,
  4. Gençler iş bulabilmek için halk tabiri ile torpilleri olmalarına gerektiğine inanıyor,
  5. İhalelerde hısım, akraba şirketleri destekleniyor.
  6. İtalya’daki mafya, Türkiye’deki cemaatler politikayı yönlendiriyor, politikacıları seçiyor,
  7. İtalya’da halk “yozlaşma”ya karşı mücadele ediyor, Türkiye’de halk “yozlaşma”nın farkında değil,

İtalya’da mafya yıkıcı bir taraf olarak, uyuşturucu ticareti, rüşvet vs gibi unsurlar ile ön plana çıkarken; Türkiye’de de cemaatlar yapıcı gibi görünüp, insanlara din öğreterek, okullar açıp eğitim sistemine (ki en önemli unsur) katkı yaparak (!), yoksulları doyurarak, insanları sömürmeye devam ediyor.

Bugün Türkiye’de hangi hükümet başa gelirse gelsin, oradan tanıdığın olmadan iş bulamazsın düşüncesi ve kadrolaşma arşa kadar yükselirken, İtalya’da da aynı durum söz konusu. İki Akdeniz ülkenin insanı da, kendi ülkesindeki insanların ayrımcılığını yapmakta.İki ülkede, kuruluş ve kurtuluş mücadelesini verdikleri zamanki “ana fikir”den, kurucularının izinden maalesef çok uzakta.

Ve bu gibi durumlar nedeniyle de ülkemizde özellikle bazı kelimeler hak ettiği anlamlardan daha fazlasını yüklenir duruma geliyor “Vekil” ve “Milletvekili”. Pratikte halkın maşası olması gereken kişiler, üzücüdür ki insanların, sömürü düzeninin, kapitalizmin maşası oluyor. Ülkemizde acıdır ki “vekil çocuğu, siyasetçi çocuğu, kol başkanı, vekil adayı, parti üyesi” olmak bir çok ayrıcalık sağlıyor, basiretsiz kişiler iş başına geliyor. Aslanlar, kedilere boğduruluyor. Bu cennet vatanın kıymetini bil(e)meyen ve güzelliğini yaş(a)yamayan, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesinde ve barış ortamında yaşayamayan maalesef vatandaşlarımız oluyor.

İtalyan Mafyası (vs) Sivil Toplum

yorum