Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 12 Temmuz’da, 2021 yılı Mayıs ayı işgücü istatistiklerini açıkladı. TÜİK’e göre, mayısta bir önceki aya göre işsiz sayısı 265 bin azalarak 4 milyon 237 bin oldu. İşsizlik oranı da 0,6 puanlık azalışla yüze 13,2’ye gerilediği belirtiliyor. Ancak bu hesapta küçük bir detay var. Mayısta bir önceki aya göre istihdam 216 bin düşerken işgücünün 481 bin düşmesi nedeniyle, TÜİK’in işsiz saydığı kişi sayısı 265 bin azaldı. Mayısta işgücüne dahil olmayan kişi sayısı bir önceki aya göre tam 566 bin arttı. Yani, işgücü istihdamdan daha fazla düştüğü için, işsiz sayısı da azalıyor.
Bu veriler ile birlikte, çalışılabilir iş sayısı, çalışan sayısı ve belli yaş aralıklarındaki nüfusun oranını da dikkat almak gerekir. Askerlik görevinde olan, öğrenci olan, iş aradığını beyan etmeyen kişilerin işsiz olarak sayılmadığını ve TÜİK verilerinde dikkat alınmadığını da biliyoruz. Son açıklanan verilerden yola çıkarak bir DİSK‘in yaptığı hesaplamalara göre, mayıs 2021’de geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 33,7 olarak gerçekleşti. 15-34 yaş grubu genç işsizliği yüzde 34,7 olurken, 15-24 yaş grubu genç işsizliği yüzde 42,4 düzeyine yükseldi.
Genç İşsizliğinde Ön Sıralardayız
Bu oldukça vahim bir durum ile karşı karşıyayız. Özellikle genç işsizliği noktasında çok olumsuz etkileri olan bir yönde artış eğilimde. OECD’nin pandemi öncesinde yayınladığı 2019 genç işsizliği raporunda Türkiye en fazla genç işsizliğine sahip, 7. ülke idi. Şu an ki durumumuzu tahmin etmek için TÜİK istatistiklerine bakmamız yeterli. Kendi ülkesinde gelecek umudu kalmayan milyonlarca genç için çok karamsar bir tablo var. Bu konuda herkese ve en çok da meclisteki milletvekillerine büyük görev düşüyor. İktidar-muhalefet, azınlık-çoğunluk demeden genç işsizliği konusunu yalnızca gündem olsun konuşmamalı. Somut çözüm önerileri dile getirilmeli ve uygulamaya konulmalıdır. Genç işsizliği konusunu hepimizi ilgilendiren, önümüzdeki 10-20-30 yılı etkileyecek önemli bir konudur. İşsiz gençlerin sayısındaki artışın, sosyolojik ve sağlık yönünde birçok olumsuz etkiyi uzun dönemde yaratması kaçınılmazdır.
Bu noktada benim bir önerim var. Üzerinde de pek kimselerin konuşmadığı bir öneri. Sivil toplum, tüm dünyada “üçüncü sektör” olarak bilinir. Kamu ve özel sektörden sonra sivil toplum sektörü gelir. Ülkemizde 122 binin üzerinde, Bursa’da ise 5.500’ün üzerinde dernek var. Ancak sivil toplumun henüz bir sektör olarak gelişmesi için atılması gereken çok adım ve katedilmesi gereken çok mesafe var.
Her 10 Bin Kişinin Yalnızca 14’ü STK’larda Çalışıyor
Yaşadığım kent olan Bursa’dan örnek vereyim. Bursa’da yaklaşık 1 milyon kişi SGK’ya kayıtlı iken, 2020 verilerine göre yalnızca 1.450 kişi sivil toplum kuruluşlarında çalışıyor. Üstelik bu sayılara siyasi partilerde çalışanlarda dahil. Yani toplam çalışan sayısına oranla, onbinde 14 kişi. Sivil toplum kuruluşlarında istihdamın ne denli az olduğu açık bir şekilde görülüyor. Sivil toplumun gelişmesi için sivil toplum kuruluşlarında istihdam edilen profesyonellerin sayısının artması gerekiyor. Kamu ya da özel sektör kurumlarını çalışanları olmadan düşünmek nasıl mümkün değilse, sivil toplum kuruluşları için de mümkün değildir.
Tam da burada değerlendirmemiz için bir fırsat var. Şöyle ki… Gençlerin hizmet sektöründe çalışma oranı %54’lerin üzerindedir. Analar-babalar çocuklarını reyon çalışanı, kasiyer veya garson olsun diye okutmadığı da biliyoruz. Gençlerin bu kadar yüksek oranda hizmet sektöründe istihdam edilmesinin da önüne bir şekilde geçmek gerekiyor. Üretim, eğitim, sağlık ve diğer sektör ile dengeli olmalıdır. Liselerdeki ve üniversitelerdeki bölümlere baktığımızda hizmet sektörüne yönelik bölümlerin sayısıın oldukça az olduğunu görürüz. Buna rağmen, hizmet dışı bölümlerden mezun olup iş bulamayan gençler mecburen hizmet sektöründe çalışmak zorunda kalıyor.
Daha önceki yazılarımdan birinde “Üniversite Okurken Yapılması Gerekenler” neler bunları yazmıştım. Bir genç bu yazımdakileri yaparak üniversiteden mezun olmuş bile olsa, işi gerçekten de hiç kolay değil. Pandemi sonrasında ekonomik dengelerin daha iyi oturacağı düşünülen 5-10 yıllık bir süreç var önümüzde. Bu süreçte sivil toplum sektöründe istihdamın desteklenmesi toplumsal alan olan yatırımı artırarak, ülkemizin sosyal anlamda kalkınmasına sağlayabilir.
Genç İşsizliğini Azaltırken, Toplumsal Refahı Güçlendirelim
Önerim ise aslında basit! 100 kişiye kadar çalışanı olan sivil toplum kuruluşlarının yeni istihdam yaratmalarına destek verilmesi. STK’lara her yeni istihdam için süresiz bir şekilde, sigorta prim ve stopaj muafiyeti sağlayalım. Kar amacı gütmeyen kuruluşların yarattığı toplumsal fayda, vergiden muaf olmalı ve devlet tarafından desteklenemeli. Bu şekilde sivil toplum kuruluşlarında gençlerin istihdam olmasını sağlayarak genç işsizliğini dikkate değer bir şekilde azaltabiliriz. Gençlerin toplum ile bağ kurmasını güçlendirebilir, sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşmasına destek olabiliriz. Sivil toplum sektörünün güçlenmesi ise sosyal-kültürel gelişmeyi hızlandıracaktır.
Sivil toplumda çalışan ve hayatının 15 yılından fazlasını sivil topluma adamış birisiyim. Bu önerimin dikkate alınmasını ve uygulama alanı bulmasını çok isterim. Çünkü sosyal ve kültürel kalkınmanın en önemli yolu sivil toplumdan geçiyor. İnsan hakları ölçeğinde Dünya’da 1. sıradaki Norveç nüfusunun %84’ü en az 1 STK üyeliği vardır. Türkiye’de ise STK’lara üye olan kişi sayısı, nüfusun yaklaşık %13’üne tekabül ediyor. Genç işsizliğini azaltırken toplumsal katılımı da artırabiliriz. Hem de gençlerimize sahip çıkarak ve onların gelecek umutlarını yeşerterek.